5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçu, şerefe karşı suçlar bölümünde yer almaktadır. Bu suç tipinde korunan hukuksal değer şereftir. ‘Şeref’ tabirinden anlaşılması gereken kişinin kendisine olan saygısını ifade eden iç şeref ve toplumun diğer bireyleri arasındaki saygınlığını ifade eden dış şereftir. Yani buradan anlayacağımız üzere hakaret olarak değerlendirdiğimiz fiillerin cezalandırılma sebebi aslında hukukun kişilerin fiziki özgürlüğü ve sağlığının yanında psikolojik ve sosyolojik sağlıklarını, toplum içinde birey olduğu için saygı görebilme ve birey olarak var olabilme haklarını da koruyor olmasıdır.
Hakaret fiilinin kanun içindeki görünüşünü inceleyecek olursak
TCK 125; (1)Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
Madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere fiilin veya olgunun hakaret kapsamında cezalandırılabilmesi için karşımızdaki kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması gerekir. Peki hangi fiiller onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek kapsamda değerlendirilir? Anayasa’mızın 26.maddesinde yer alan düşünce özgürlüğü ibaresi bu konuda sık sık karşımıza çıkmaktadır. Bir kimseye yaptığı bir işten dolayı veya bir kamu görevlisine görevinden dolayı eleştiride, sitemde bulunmak her durumda hakaret suçunu oluşturmayabilir. Ancak bunu yaparken düşünce özgürlüğünün bizlere sunduğu sınırların içinde kalmak gerekir. Düşüncelerimiz anayasamızın sağladığı haklar doğrultusunda elbette özgürdür, ancak bunları açıklama noktasında bir başkasının da aynı anayasa tarafından korunduğunu unutmamak gereklidir. Hakaret suçunda kıstas karşımızdaki kişinin söylediğimiz, yaptığımız ya da aktardığımız düşünceye karşılık alınmış olması değil, bu fiilin objektif olarak o kişinin onur, şeref ve saygınlığını hedef almış olmasıdır. Yargıtay, 05.02.2019 tarih ve 1138-68 sayılı kararında, sanığın şikayetçisi olduğu bir soruşturmada şikayetçi olduğu şüphelilerden birisi hakkında Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına sinirlenip “Bu savcının dünyadan haberi yok. Eğer mafya, çete, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik varsa bu savcı gibi görevini doğru yapmayanlar yüzünden, memleket batıyor, suç oranı artıyor, hırsızlar, kültürsüzler sokaklar dolmuş yol kesiyorlar. Savcı bunlara arka çıkıyor, hakkımı helal etmiyorum. Allah bu savcıdan hesap sorsun, devletten aldığı parayı geri ödesin, bu işi de bıraksın…” şeklinde ifadeler kullandığı olayda bu fiillerin her ne kadar savcı açısından hakarete maruz kalmış hissi oluşturacağı düşünülse de sanığın fiillerinin onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermediğinden ve sövme fiilini de oluşturmadığından hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediğini kabul etmiştir.
SOMUT FİİL VEYA OLGU İSNADI NEDİR?
TCK 125; (1).fıkrasındaki seçimlik hareketler içinde sayılan somut bir fiil veya olgu isnadından anlaşılması gereken bir kimseye bir sözü, bir düşünceyi veya konuyu yüklemek, gerçekleşen bir olayı ona dayandırmaktır. Önemle belirtmek gerekir ki bu fiil ya da olgunun somut olması gerekir, yani ispatlanması objektif olarak mümkün olmalıdır. Bu fiil geçmişte gerçekleşmiş veya gerçekleşmeye devam etmekte olan bir hareket olmalıdır. Aynı şekilde somut olarak sövme niteliğindeki hakaretten ayrılmalıdır. Örneğin birisine ‘katilsin’,’hırsızsın’ demek sövme suretiyle hakaret kapsamındadır. Ancak ‘sen benim annemi öldürdün’ demek veya çaldığı şeyi zaman veya mekan bildirerek söylemek bir isnattır. Aynı şekilde isnat edilen fiilin gerçekleşmesi imkansız ise bu durumda hakaret suçunun kanuni unsurları oluşmaz.
TCK 127 İSNADIN İSPATI
TCK 127; (1)İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı verilmesi halinde, isnad ispat edilmiş sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.
(2)İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde, cezaya hükmedilir.
Maddenin birinci fıkrasından açıkça anlaşılıyor ki, isnad edilen fiil eğer suç teşkil ediyorsa mahkeme hakaret davasını bekletici mesele yaparak veya iki davayı birleştirerek bir karar verir. Eğer isnad edilen fiilin doğru olduğu anlaşılıp kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı verilirse hakaret davasına konu eyleme vücut veren kişiye ceza verilmez.
Sayıştay Başkanlığında Başdenetçi olan şüpheli S.. C..’ün, yine Sayıştay Başkanlığında Uzman Denetçi olarak görev yapan katılan M.R. D. ile suç tarihinde Yüksek Denetleme Kurulu Başkanı olarak görev yapan tanık S.. K.., Türkiye Kalkınma Bankasında görev yapan tanıklar M.. Ç.., A.. Y.. ve N.. Ş..’e isimsiz ve imzasız olarak 23.12.2010 tarihli olarak gönderdiği mektupta “” Hiçbirinin saygınlığı yok, sizler bir hiçsiniz “…”Hepiniz birer maşa olmayı kabul ettiniz”…”Bankada sizden önce çalışan üstatlarımızın sırtına basarak kahraman olmayı düşündüğünüz ama olamadınız”…” Bankada oturmanız, kendinize çalışmanızı kınıyoruz “… ” zavalllığınızla, sığ bilgililiğinizle alay etme fırsatı verinizi. İzmir Caddesindeki binamızın 7. Kat koridoru, dalga geçme koridoru oldu sayenizde “…” 700 kişinin kul haklarını yiyorsunuz, kendi menfaatlerinize susuyorsunuz ” “… şeklinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı sözler kullanarak hakarette bulunduğundan bahisle dava açıldığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, sanık tarafından katılana ve tanıklara gönderilen mektup içeriğinde yer alan bazı ifadelerin olgusal bir temele sahip değer yargısı niteliğine sahip oldukları, birtakım ifadelerin ise somut bir olguya işaret etmekle birlikte diğer kişilerin aldatılmasının amaçlandığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Bunun yanında, mektup içeriğindeki ifadelerin araştırılmasında, toplumsal ilgi ve kamu yararı bulunduğu da tartışmasızdır. Her ne kadar katılan suç duyurusuna ilişkin dilekçesinde, Türkiye Halk Bankası A.Ş’nin Yenişehir/Ankara şubesinde görev yaptığı esnada kullandığı bir kredi nedeniyle yargılandığını ancak beraat ettiğini beyan etmiş ise de, yukarıda değinilen T.T./İ. başvurusunda AİHM’in de belirttiği gibi, sanık mekuplarda, katılanın yaptığını düşündüğü hukuka aykırı eylemlerle ilgili söylentileri dile getirmiştir. Bunu yaparken de bazı gazete haberlerine atıfta bulunmuştur. Bunun yanında, sanık suça konu mektupları, geniş bir kesim tarafından öğrenilebilecek şekilde değil sadece ilgili olduğunu düşündüğü tanıklara ve katılanın kendisine göndermiştir. Bu durum da sanığın salt karalama niyetiyle hareket etmediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, mektupların içeriğindeki ifadeler, yer ve zaman unsurları da gözetildiğinde katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, eleştiri niteliğindedir. Aksi düşünülecek olursa, suçla korunmak istenen değer ölçüsüz bir şekilde genişleyecek ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran evrensel hukuk düşüncesiyle bağdaşmayan bir yorum anlamına gelebilecektir. Bu itibarla, hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine, hükümlülük kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (Yar. 18. CD., 2015/9868 E., 2015/11428 K., 18.11.2015)
SÖVME NEDİR?
Serbest hareketli bir davranıştır; bir kimseye karşı sözlü, yazılı, veya başka bir şekilde rahatsız edici, soyut, kişinin şerefini zedeleyici bir davranışta bulunmaktır. Sövme niteliğindeki davranışların bu davranışa maruz kalan kişinin veya kişilerin durumu, hayat tarzı açısından hiçbir kabul edilebilirliği yoktur. Bu duruma en güzel örnek, hırsızlık yapan bir kişiye “hırsız” demek sövme suretiyle hakaret suçuna vücut verir. Ancak “Sen benim paramı çaldın.” demek somut bir olgu isnadıdır. Aynı şekilde para karşılığı bir erkekle beraber olan bir kadına “fahişe “demek de sövme suretiyle hakaret suçuna vücut verir. Yani kısacası hakaret suçunda kıstasımız kendi değer yargılarımız değildir.
Bir kimseye küfür etmek hakaret suçuna açıkça vücut verir. Küfür, kötü söz, rencide edici her türlü itham hakaret kapsamında değerlendirilebilir. Burada kıstasımız mağdurun gereksiz alınganlığı sonucu bu sözlerden etkilenmemiş olmasıdır. Hakaret suçunun oluşması için aslında bir nevi hakaret edilen kişinin içinde bulunduğu durumun gereklerine göre hakarete konu davranıştan küçük düşüp düşmediği, ne ölçüde etkilendiğine bakılır. Fiilin, objektif olarak her durumda onur, şeref ve saygınlığı rencide edici somut bir fiil veya olgu isnadı olması ya da sövme içermesi gerekir. Bu konuda yargıtayın sövme olarak kabul ettiği bazı örnekler şu şekildedir:
“Somut olayda, işçinin amiri konumundaki kişinin davacı işçiye yönelik olarak “terbiyesiz” demek suretiyle hakaret etmesi…” (Yar. 9.HD., 25.06.2014, 2012/17182 E., 2014/21855 K.);
“… Dergisinin 19.11.1989 ve 21.11.1989 tarihli sayılarında ‘işte ….. olayının gerçek yüzü’ ve ‘arkalarına sermaye grubunu dayamadan çiş yapmazlar’ başlıklarıyla yayımlanan ve sövme oluşturan yazıların..” (Yar. 4.CD, 02.11.1995, 1995/5993 E., 1995/7076 K.)
“…Geri zekalı ..” (Yar. 23. CD., 2015/15502 E., 2015/7533 K., Karar Tarihi: 02.12.2015);
“Türk Hava Yolları kargo şirketinde çalışan sanığın, otosunu park etme meselesinden dolayı tartıştığı gümrük komisyoncusu yakınana hitaben “denyo” (sersem, budala) ve “hepiniz hırsızsınız” şeklindeki sözlerinin, müştekinin, onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olduğu ve hakaret suçunun somut olayda gerçekleştiği..” (Yar. 2. CD., 2010/18278 E., 2012/8556 K., 04.04.2012)
“Sanığın, müşteki polis memurlarına söylediği kabul edilen “dışarıda kedi gibi oluyorsunuz, üniformayı giyince aslan kesiliyorsunuz siz zaten polis olmasaydınız bir işe yaramazdınız” şeklinde, ağır eleştiri ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinde hakaret suçunun unsurları oluşmamıştır.” (Yar. 18. CD.,2015/38958 E., 2017/10366 K., Karar Tarihi: 05.10.2017)
“Mahkeme kabulüne göre sanığın katılana hitaben söylediği “hanzo” şeklinde kaba hitap tarzı
niteliğindeki sözün, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle
hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmesi gerekmektedir.” (Yar. 18. CD., 2016/13348 E., 2018/14285 K., 05.11.2018)
“Sanığın, twitter adlı sosyal paylaşım sitesinde diğer sanık tarafından paylaşılan tweeti retweetlediğinin, kendi ikrarı ile de sabit olması karşısında, kamu görevlisine görevinden dolayı zincirleme şekilde hakaret suçunun unsurları oluştuğundan sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekmektedir.” (Yar. 18. CD, 2015/10377 E., 2015/12777 K., 07.12.2015)
Bu son kararda görüldüğü gibi, sosyal medya üzerinden hakaret etmek de bu tarz paylaşımları destekleyici paylaşımlar yapmak da hakaret suçunu oluşturur. Üstelik alenen hakaret nitelikli halinin de oluşacağı söylenebilir.
BEDDUA HAKARET KAPSAMINDA MIDIR?
“Allah belanı versin, cehennemde yan, Allah’ından bul” gibi sözler toplumumuz açısından önemli değer yargıları içerip hakaret oluşturacağı düşünülse de bu sözlerin karşıdaki kişinin onuruna, şerefine ve saygınlığına yönelik bir fiil, olgu isnadı veya sövme teşkil etmediği, dolayısıyla beddua nitelikteki buna benzer sözlerin hakaret kapsamında değerlendirilmeyeceğini açıkça belirtebiliriz. Ancak Yargıtay’ın aksi yöndeki kararları da vardır. “Sanığın katılana söylediği “… sen ne biçim doktorsun sizi buraya gönderenlerin Allah belasını versin, ben bu hastaneye yardım ettim, haram zıkkım olsun” şeklindeki sözlerinin muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici kaba söz niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun yasal unsurları oluşmamasına karşın sanığın beraatı yerine yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirir.” (Yar. 4.CD, 17.02.2020, 2019/7746 E., 2020/3330 K.)
HUZURDA HAKARET NEDİR?
Huzurda hakaret, hakaret suçunun en bilinen işleniş şeklidir. Failin kastı doğrultusundaki hareketinin doğrudan mağdura ve bilgisine sunulmuş olması ancak faille mağdurun karşılıklı olması gerekmez. Karşılıklı hakaret başlığı altında incelediğimiz gibi karşılıklı olarak birbirine hakaret edilmesi indirim nedenidir. Günümüzde artan elektronik platformların yarattığı ortamların birçoğunun da yüz yüzeyken edilen hakaret gibi huzurda hakaret sayıldığı söylenebilir.
“İleti yoluyla hakarette, failin kullandığı vasıtalar ile mağduru hedef aldığını bilmesi ve mağdur tarafından bu fiilin öğrenileceğini istemesi gerekir. Şayet ileti mağdurdan başka birisine gönderilmiş ancak tesadüfen mağdur tarafından öğrenilmiş ise, huzurda hakaret suçu oluşmayacaktır. Zira, fail mağdurun hakareti öğrenmesi kastıyla hareket etmemiştir. İleti yoluyla hakaretin, huzurda hakaret gibi cezalandırılabilmesi için sanığın iletilme kastı ile hareket etmesi gerekir. Sanığın, müştekinin gıyabında, tanık Cumali Birgül’e içinde hakaret sözleri bulunan kağıdı attığı anlaşılmakta ise de, yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında, sanığın iletme kastıyla hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın hakaret suçundan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.” (Yar. 18. CD, 21.01.2020, 2019/6963 E., 2020/1770 K.)
Görüldüğü üzere, failin kullandığı iletim aracı sesli, sözlü olabileceği gibi yazıyla, mektupla, smsle, maille, telefon konuşmasıyla ile de bu iletim gerçekleştirilmiş olabilir. Burda aranan şart failin kastının bu davranışı doğrudan mağdura sunmak olmalıdır.
GIYAPTA HAKARET NEDİR?
Hakaret suçu kural olarak mağduru hedef alan şekilde işlenir. TCK 125; (1)Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Maddenin son cümlesine göre bir kişiye onun bulunmadığı ortamda hakaret de cezalandırılır. Gıyapta hakaretin, huzurda hakaretten farklı olarak, cezalandırılabilmesi için en az üç kişiyle ihtilat ederek gerçekleştirilmesi gerekir. Yani 3 kişinin bu söylenen sözü, yazıyı veya davranışı duyması, algılaması gerekir. Yani hakaret edilen kişiye karşı yapılan bu suça konu fiil veya olgu isnadının ya da sövmenin mağdurun onuruna, şerefine, saygınlığına yönelik zarar verici bir beyan olduğunun farkında olmaları gerekir. Fail ihtilat şartı için gereken bu 3 kişiye dahil değildir, elbette mağdur da dahil değildir. Bir başka önemli konu ise failin illa 3 kişiye aynı anda ihtilat etmesi gerekmez, diğerlerine aktarması kastıyla bir kişiyi bu durumdan haberdar etmek de gıyapta hakarete vücut verir. Ancak eğer hakarete konu eylem bir fiil veya oldu isnadı ise her seferinde aynı veya çok benzer olmalıdır. Sövme suretiyle ihtilat edilmesi durumunda ise her seferinde her kişiye karşı aynı şekilde sövme eylemini gerçekleştirmesine gerek yoktur. Failin ihtilat konusundaki kastı oldukça önemlidir. Çünkü eğer kendi kastı dışında durumdan 3 kişi haberdar olmuşsa bu suç oluşmaz. İhtilat konusunda aranan bu sayı asgari düzeyde yani minimumdur. Failin ihtilatını illa sözlü şekilde aktarması gerekmez; yazılı, elektronik yolla, telefonla, smsle vb. yollarla aktarabilir.
NİTELİKLİ HALLER:
(3)Hakaret suçunun;
- Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
- Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
- Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
- Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında arttırılır.
- Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi halinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.
Şimdi bu nitelikli halleri daha detaylı inceleyelim:
İlk olarak TCK 125/3-a bendinde açıkça belirtildiği gibi kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret edilmesi durumunda hakaret eden kişiye verilecek ceza arttırılır. Burada görevinden dolayı deyiminden anlaşıldığı gibi kişinin görevinin gereklerini icra ederken hakarete uğraması gereklidir, ancak faile karşı bir görevinin söz konusu olması ve onda faile karşı bu görevi icra ediyor olması gerekmez. Hakaretin içeriği ve görev arasında bir nedensellik bağı olmalıdır; örneğin bir doktora “çirkin, meymenetsiz..” gibi görevinden bağımsız hakaretlerde bulunmak bu nitelikli hali oluşturmaz ancak girdiği bir ameliyatta başarısız olması sonucu “beceriksiz, hiçbir şeyi beceremezsin..” gibi göreviyle ilişkilendirilebilecek hakaretler edilmesi durumunda bu nitelikli hal oluşur. (b) bendinde kişilerin düşünce ve kanaatlerini açıklama özgürlüğü korunmuştur. Hiç kimse dini, felsefi, siyasi, sosyal bir düşüncesini açıklamaktan ötürü hakarete uğramayı hak etmez. Çünkü Anayasamızın 25. maddesi gereğince herkes düşünmekte özgür ve 26. maddesi gereğince düşüncelerini açıklamakta da özgürdür. Bu nitelikli hal günümüz toplumu göz önüne alınırsa oldukça gerekli bir düzenlemedir. Kanun koyucunun bu konudaki niyetinden kişilerin düşüncelerini açıkladığı için hakarete uğramaları cezalandırılıyorsa açıklamamaları veya bir dinin gereklerine uygun davrandığı için hakarete uğraması cezalandırılıyorsa uygun davranmaması durumunda hakarete uğraması da cezalandırılmalıdır gibi bir sonuç ortaya çıksa da durum böyle değildir, kanunumuzda bu durum netleştirilmemiştir; (c) bendinde yer alan nitelikli hal açısından eylemin somut olması önem taşımaktadır. Çünkü kanunumuzun 216. maddesi de kişilerin dini değerlerini yaşama ve açıklama gibi özgürlüklerini korumaktadır. Örneğin, Yargıtay’ın 03.10.2019 tarihli bir kararında, kendisine ait ancak herkese açık olan internet hesabında nefret suçlarıyla ilgili yazmış olduğu yazının bir bölümünde “…buna karşılık bundan yüzlerce yıl önce Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. İfade özgürlüğü denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir…” ifâdelerine yer veren sanığın eyleminin TCK 216/3 teki suça konu teşkil ettiğine karar verilmiştir. Bu iki suç tipini nasıl ayırt edeceğimiz konusuna gelirsek TCK 216/3 açısından fiilin kamu barışını bozmaya elverişli bir tehlike suçu olması, hakaret içerikli eylemin ise somut olarak bir dini değere, belirli bir kişiye, yönelik olması gerekir.
Hakaretin alenen işlenmesinden anlaşılması gereken, belirsiz sayıda kişinin bu hakareti öğrenmesidir. Gıyapta hakarette belirli sayıda yani en azından 3 kişinin mağduru küçük düşürücü hakaret içerikli davranışı öğrenmesi yeterliyken alenen hakarette belirsiz sayıda kişi durumdan haberdar olmalıdır. Söz konusu nitelikli halin kanun koyucu tarafından gerekli görülmesinin sebebi, fikrimce hakaret suçunun kişinin iç huzuru ve şerefini hedef aldığı kadar kişinin toplum içindeki saygınlığını da hedef alıyor olmasıdır. Yani toplum içinde küçük düşürülmek, birden fazla insanın bu durumdan haberdar olması mağdur açısından daha elzem verici bir durumdur, bu sebeple cezanın da arttırılması gayet yerinde bir düzenlemedir. Yargıtay’ın aleniyet saydığı bazı durumlara örnek olarak kamuya açık park, sosyal medya, internet sitesi, sokak, kahve, devlet daireleri vb. yerler verilebilir. Yargıtay’ın bir başka kararında ise sanığın uzun süre birlikte yaşadığı katılanın kendisinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra bir başkasıyla evlenmesine tepki olarak iç çamaşırlarına ismini, telefon numarasını yazdığı kağıdı zımbalayarak sokaklara astığı olayda, özel hayatın gizliliğini ihlal ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun yanında mağdurun onur, şeref ve saygınlığına zarar verici nitelikli olduğu için alenen hakaret suçunun da oluştuğu fakat fikri içtima kuralları gereği özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir. (Yar. CGK 2015/708 E., 2019/414 K., 09.05.2019)
İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI TCK 128
Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında , kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.
Kanun maddesinden anlaşıldığı üzere kişilerin hukuk düzeninde adalete kavuşabilmek için kendilerini düzgün ifade etmeleri gerekir. Bir durumdan şikayetçi olan herhangi bir kimse bunu nazik ve kimseye dokunmadan anlatabilecek ya da paylaşabilecek kadar sakin olamayabilir. Anayasa 36.madde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir...” diyerek bizlere kanun karşısında derdimizi suç oluşur mu korkusu olmadan anlatabilme imkanı tanımıştır. Bu korunmadan yargılama ile bağlantısı olmayan kişiler yararlanamaz. Yargıtayın bir kararında konu hakkındaki görüşleri şöyledir: “İddia ve savunma dokunulmazlığı; şahısların yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde, serbestçe ve hiçbir endişenin etkisi altında kalmaksızın haklarını özgürce iddia edebilmeleri veya kendilerini savunabilmeleri imkanını sağlar. Eğer böyle bir hak olmazsa iddia ve savunma serbestçe yapılamayacak ve söylenmesi gereken, cezai yaptırıma maruz kalma korkusuyla ifade edilemeyeceğinden, yapılan yargılama sonucunda hedeflenen, “gerçeğe ulaşma” ve “adaletin gerçekleşmesi” de söz konusu olamayacaktır. (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2020/16012 E. , 2021/22887 K.) Sövme suretiyle hakarette ise kanunumuzda açıkça belirli olmasa da böyle bir korunma pek mümkün gözükmüyor. Çünkü sövmeye vücut veren herhangi bir kelime ya da davranışın somut bir isnad veya değerlendirme olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. “Dosya kapsamına göre, şüphelinin İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesine hitaben verdiği 31/10/2013 tarihli dilekçesinde müşteki avukatlara yönelik olarak sarfettiği “yalan ve iftiraları her geçen gün delilleriyle beraber belgelenmektedir”, “sayın avukatların yalan ve iftiraları yüzünden”, “bu iki kötü niyetli avukatın tek dertleri paradır”, “maksatlarının her işten olduğu gibi yalan ve iftiralarla” şeklindeki sözlerinin, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı anlaşıldığından..” (Yar. 18. CD, 25.09.2017, 2017/2199 E., 2017/9552 K.)
HAKSIZ TAHRİK
Hakaret suçunda genel haksız tahrik hükümleri uygulanmaz. Kanunumuz bu suç tipine özel haksız tahrik hükmü getirmiştir. (TCK 129)
TCK 129/1’deki düzenlemeye göre; hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir.
İncelememiz gereken ilk husus haksız fiilin içeriğidir. Haksız fiil deyiminden kasten yaralama ve hakaret dışındaki bütün haksız hareketler anlaşılmalıdır. Bunlara ayrı olarak cezalandırılma getirilmiştir. Peki haksız fiile uğrayan kişi ile hakaret eden kişi aynı kişi mi olmalıdır? Hayır değildir. Bir başkasına yönelik haksız fiile karşı işlenen hakaret suçunda da bu indirimden yararlanılabilir. Genel haksız tahrik hükümleri uygulanırken haksız fiilin fail üzerinde yarattığı öfke ve üzüntüye bakıyorken burada böyle bir şart yoktur. Konu hakkında yargıtayın bir içtihatı ise şu şekildedir: “5237 sayılı Kanun’un 129/1. maddesinde yer alan “Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” şeklindeki hüküm ile hakaret suçlarına özel tahrik düzenlemesi yapıldığı, somut olayda mahkemece sanığın hakaret fiilini, müştekinin haksız eyleminden dolayı tahrik altında işlediğinin kabul edilmesine rağmen, yapılan haksız tahrik uygulamasında, hakaret suçuna ilişkin özel hüküm olan ve daha lehe düzenlemeler içeren 5237 sayılı Kanun’un 129. maddesi yerine, aynı Kanun’un 29. maddesinin uygulanmasında isabet görülmemiştir.” (Yar. 4. Ceza Dairesi 2021/8950 E. , 2021/26114 K)
TCK 129/2’ de “Bu suçun kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde kişiye ceza verilmez” denilmektedir. Buradaki önemli bir husus, taksirle yaralama konusunda ne yapılacağıdır. Kanun maddesi açıktır, taksirle yaralama 129/2 deki düzenlemeye değil 129/1 deki düzenlemeye göre değerlendirilecektir. Aynı şekilde kasten öldürme de 129/1’deki haksız fiil kapsamındadır. Kasten yaralama eğer teşebbüs aşamasında kalırsa yine 129/2 uygulanacaktır. Kasten yaralama eyleminin hakaretten önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 129/1’deki düzenlemeye benzer şekilde burada da hakaret eden kişinin kasten yaralama suçunun mağduru olmasına gerek yoktur.
TCK 129/3’te ise çok sık rastlanan karşılıklı hakaret durumu düzenlenmiştir. “..olayın mahiyetine göre taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir.” Karşılıklı hakaret genellikle sövme şeklinde gerçekleşir. Bu durumda ilk hakareti eden kişi, kendi fiili karşısında bir hakarete maruz kalmıştır. Hal böyle olunca olayı kimin başlattığından ziyade eylemler arasındaki karşılıklılık ve nedensellik bağı önemli hale gelmektedir. 1 ve 2 numaralı fıkralardan farklı olarak ikinci hakaretin ilk hakareti eden kişiye yönelik olması gerekir. Yani bir başkasına edilen hakaretten dolayı, bu hakareti eden kişiye hakaret edersem bu fıkradan yararlanamam. Veya bana edilen bir hakaretten dolayı 3.bir kişiye hakaret edersem yine aynı şekilde bu fıkra hükmünden yararlanamam.
SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA KOŞULU
TCK 131
(1)Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret
suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır.
(2) Mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı
işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üst soy ve alt soyu, eş veya kardeşleri tarafından
şikayette bulunulabilir.
Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçu için mağdurun şikayeti aranmaksızın resen soruşturma ve kovuşturma yapılır. Diğer hakaret şekillerinin tamamı şikayete bağlıdır. 2.fıkrada bahsedilen tarzda bir şikayette bulunulabilmesi için hakaretin mağduru ölmeden önce hakaret edilmiş olmalıdır. Eğer mağdur öldükten sonra hakaret edilmişse TCK 130’da yer alan suç oluşacaktır.
PEKİ BU ŞİKAYET KİME, NASIL, NE ZAMAN YAPILMALIDIR?
Hakarete uğrayan kişi 6 ay içinde kendisi veya vekili aracılığıyla savcılığa veya en yakın karakola veya kırsal bölgelerde jandarmaya suç duyurusunda bulunmalıdır.
TEŞEBBÜS
Teşebbüs icra hareketlerine başlanmış bir fiilin failinin rızası dışında bir etken tarafından engellenmesidir. Bu bakımdan hakaret suçu her ne kadar teşebbüse çok mümkün gözükmese de bazı şekillerinde mümkündür. Örneğin hakaret içerikli mektubu ilgilisine posta aracılığıyla gönderildiğini varsayarsak, postanın sahibine ulaşması konusunda failden bağımsız sıkıntı çıkması durumunda teşebbüs söz konusu olabilir.
CUMHURBAŞKANINA HAKARET
TCK 299: Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu
(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
- Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
Cumhurbaşkanı, ülkenin saygınlığının en büyük temsilcilerinden birisidir. Bundan dolayı, cumhurbaşkanına edilen hakaretler ayrı bir kanun maddesi ile düzenlenmiştir. Ayrıca, cumhurbaşkanına hakaret suçu ‘Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar’ başlığı altında düzenlenmiştir. Yani korunan hukuki değer TCK 125’teki kişinin onur, şeref ve saygınlığı yanında devletin onur, şeref ve saygınlığıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı bir devletin açıkça en önemli organlarından birisidir. Bu sebeple kanun koyucu, cumhurbaşkanına edilen hakareti vatandaşa edilen hakaretten ayırmıştır. Bu suçta cumhurbaşkanından kasıt, görevde olan o an ülkeyi temsil eden cumhurbaşkanıdır, yani geçmiş cumhurbaşkanlarına hakaret bu suçu değil TCK 125’deki suçu oluşturur.
YASAMA SORUMSUZLUĞU KAPSAMINDA HAKARET
Milletvekilleri mecliste bizleri yani halkı temsil eder, hal böyle olunca fikirlerini açıklarken özgür ve olabildiğince sınırsız olmalıdırlar. Elbette böylesine önemli bir konumda bulunan kişilerin de fikirlerini açıklarken suç işleme korkusuyla hareket etmemeleri gerekir. Yasama sorumsuzluğu bu kişilere görevleri esnasındaki oy, söz ve düşünce açıklamalarından dolayı tam bir koruma sağlar. Ancak bu fiillerin meclis çalışmaları sırasında yapılması gerekir. Oy, söz ve düşünce açıklaması kapsamına hakaret içerikli davranışlar pekala da girebilir. Milletvekili olduğu esnada bir meclis çalışması esnasında düşüncelerini açıklarken hakaret içerikli ifadeler kullanan bir milletvekili yasama sorumsuzluğundan yararlanır ve görevi bittiğinde dahi bu koruma devam eder.
YARGITAY
- Hukuk Dairesi 2014/4418 E. , 2015/748 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2012/762-2013/449
Davacı O.. E.. vekili Avukat Ayşe tarafından, davalı İ.. B.. vdl aleyhine 04/12/2012 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16/07/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar İ.. B.. ve A.. T.. vekili ve davalı Ertuğrul Kürkçü tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Diyarbakır Milletvekili olan davacı, Barış ve Demorkasi Partisi milletvekilleri olan davalıların Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 31/10/2012 günlü oturumunda yaptığı konuşma sırasında, kendisine yönelik hakaret mahiyetinde kişilik haklarını rencide edici söz ve ifadeler kullandıklarını belirterek, manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını talep etmiştir.
Davalılar, sözlerinin yasama sorumsuzluğu kapsamında kaldığını ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığını savunmuşlardır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davalıların sözlerinin bir kısmının davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu belirtilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizin ve gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin istikrar kazanmış uygulamalarında, siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiği vurgulanmış ve bu durum demokratik toplum hayatının vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul edilmiştir. (A.İ.H.M: 2.daire Tuşalp-Türkiye davası) A.İ.H.M’nin anılan davada belirttiği gibi A.İ.H.S’nin 10. maddesinin sadece zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen “bilgi” ve “fikirler”e değil; aynı zamanda, rahatsız eden, şaşırtan ve gücendirenlere de uygulanabileceği belirtilmiş ve bu ifadeler var olmadan “demokratik bir toplum”un söz konusu olmayacağı ve bunların çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliğin talepleri olduğu vurgulanmıştır.
Dava Konusu olayda; davacı iktidar partisi, davalılar ise muhalefet partisi milletvekilleri olup her iki taraf da siyasetçidir. Dava konusu sözler 31/10/2012 tarihli TBMM oturumunda davacının yaptığı konuşmanın ardından sarf edilmiş, siyasi eleştiri mahiyetinde olup değer yargılarını içermektedir. Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek davanın reddi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçeyle davalıların bir kısım tazminatla sorumlu tutulmuş olmaları doğru bulunmadığından, kararın bozulması gerekmiştir.