Taksirle Yaralama – TCK 89

Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına

Duyu veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olunması gerekmektedir. Vücutta çift olarak bulunan organlardan birinin işlevini tamamen yitirmesi halinde diğer organ fonksiyon görmeye devam edebilir. Bu durumda dahi organın işlevinin zayıflaması değil, ikinci fıkraya göre işlevin yitirilmesi söz konusudur. Çünkü ben metninde duyu veya organlardan birinin işlevinden söz edilmiştir. Yani iki organın birden işlevini yitirmesine gerek yoktur. Örneğin yüzüne bıçak fırlatılarak yaralanan bir kişinin tek gözü göremez hale gelmişse, diğer gözü görüyor olmasına ve bu durum organın zayıflaması haline girecek gibi görünse de burada işlevini yitirme söz konusudur.

b) Vücudunda kemik kırılmasına

Kasten yararlanmada çıkık da kemik kırılması olarak değerlendirildiği halde burada çıkık kemik kırılması kavramı dışında bırakılmıştır.

Yargıtay sağ kalça çıktığının meydana geldiği bir olayda çıktığın artırım nedeni olarak düzenlenmemesi nedeniyle bu nitelikli hali uygulamamıştır. (12.CD, 7.1.2013, 2013/6906 E., 2013/113 K.,)

Kasten yaralanmadakinden farklı olan ikinci durum, kasten yaralamada bu nitelikli halin uygulanabilmesi için kırık ya da çıktığın hayati fonksiyonlara bir etkisi olması gerekmektedir. Burada ise böyle bir şart aranmamıştır.

c) Konuşmasında sürekli zorluğa

Konuşma yeteneğinin tamamen yitirilmesine gerek yoktur. Konuşma yeteneğinin kullanılmasında güçlükle karşılaşılması gerekir. Eğer konuşma yeteneği tamamen yitirilmiş ise bu durumda fail duyu veya organların işlevinin yitirilmesi halinden cezalandırılır.

d) Yüzünde sabit ize

Burada geçen yüzde ifadesi çehre karşılığında kullanılmıştır ve kişinin boyun ve kulakları dahil başın ön kısmını ifade eder. Yüzde sabit iz yaralama sonucu yüzde meydana gelen daimi sürekli izlerdir. Ancak bu izler yüzün sürekli değişikliği hâlinden farklıdır sabit iz yüzü değiştirmemekte ve mağduru öteden beri tanıyanlar da kişiliği bakımından herhangi bir duraksamaya neden olmamaktadır.

“Adli tıp kriterlerine göre yaralanmanın yüzde sabit ize neden olup olmadığının tespit edilebilmesi için muayenenin olaydan en az 6 ay geçtikten sonra yapılması gerektiği, müştekinin yaralanmasının yüzünde sabit iz niteliğinde olduğuna dair Tekirdağ Devlet Hastanesi kulak burun boğaz uzmanınca verilen 27.02.2013 tarihli adli raporun ise; olay tarihinin üzerinden 6 ay geçmeden yapılan muayene sonucu düzenlendiği gibi, müştekinin sol kulak kepçesindeki yara izinin kalıcı olup, TCK’nin 87/1-c maddesi kapsamındaki yüzünde

sabit ize ve TCK’nin 87/2-d maddesi kapsamındaki yüzünün sürekli değişikliğine neden olduğu belirtildiğinden, müştekinin yeniden Adli Tıp Kurumuna sevk edilerek, yaralanmasının yüzde sabit iz niteliğinde mi yoksa yüzünde sürekli değişikliğe mi neden olduğu ve yaralanmasının niteliği konusunda duraksamaya yer vermeyecek şekilde kesin raporunun alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir…”(Yar. 3. Ceza Dairesi, 2017/12573 E. , 2018/6973 K., 17.04.2018)

Dikiş atılması gereken yaralanmalarda dikiş izi sabit iz olarak değerlendirilir.

f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına

Failin taksirle sebep olduğu yaralama hamile kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına sebep olmuşsa bu nitelikli hal uygulanır.

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine

Sağlığı bozucu her hareket her zaman hastalık olarak ortaya çıkmaz. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için Mağdurun tıbbi anlamda bir hastalığa yakalanmış olması gerekir. Hastalığın ne zaman iyileşmez olarak nitelendirilecek, iyi ise suçun işlendiği zamana göre belirlenecektir.

Bitkisel hayat beyin ölümü kavramından farklıdır. Aradaki fark bitkisel hayata giren kişilerin çok uzak ihtimal olsa da. Iyileşerek normale dönebilmektedir. Bitkisel hayattaki insanda beynin korteks denilen kısmı ölmüştür. Bu kısım, hafıza, zeka gibi özelliklerinin kontrol edildiği kısımdır. Buna karşılık beyin sapı denilen ve hayati organların kendi kendine çalışmalarını birtakım hayati refleks fonksiyonlarını yürüten kısım çalışmaya devam etmektedir. Örneğin kişinin kalbi hala atmakta, sindirim sistemi boşaltım sistemi hala çalışmaktadır.

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine

Görme işitme, duyma, dokunma, tat alma şeklinde 5 duyu vardır. Bunların algılama yeteneklerinin yok olması, duyuların işlevinin yitirilmesi olarak değerlendirilir. Organın işlevini yitirmesi ise organın vücuttan ayrılmış olması veya ayrılmakla birlikte işlevini hiç veya gerekli ölçüde yerine getiremez duruma gelmesidir. Göz kulak gibi çift organların bir tanesinin işlevini yitirmesi durumunda bu niteliklerle uygulanır.

Yaralama sonucunda kızlık zarının bozulması, zar bir duyu organı olarak sayılamayacağından bu nitelikli hal kapsamında değildir.

Adli Tıp kurumunun görüşüne göre organdaki bozukluğun bir organın kendi anatomik yapısının %10-%50 arasında olması durumu işlevinin zayıflaması, %50 üzerinde olması durumu ise işlevin yitirilmesi durumu olarak nitelendirilir.

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına

Konuşma yeteneğinin kaybı mağdurun anlaşılabilir biçimde konuşma olanağından yoksun kalmasıdır. Dil ve ses telleri gibi konuşmaya yardımcı yapılarda yaralanma olması durumunda bu nitelikler oluşur.

Kekemelik durumu konuşma yeteneğinin kaybı sayılmaz. Bu durumda konuşmada sürekli zorluktan bahsedilir. Konuşma yeteneğinin kaybında mağdur hiç ses çıkarmakta veya çıkarsa bile bunlar bir düşünceyi başkasına aktarabilme özelliğinden yoksun bulunmaktadır.

Çocuk yapma yeteneğinin kaybında üremeye yardımcı organların yaralanma durumlarından söz edilir. Mağdurun yaşı veya cinsiyeti önemli değildir. Yani henüz cinsel ilişkiye girebilecek, yaşta olmayacak kadar küçük çocuğa karşı işlenen suçta da bu nitelikler uygulanabilir.

Ancak burada failin böyle bir kastı olmaması gerekir. Aksi halde kısırlaştırma suçundan söz edilir.

d) Yüzünün sürekli değişikliğine

Mağdurun yüzünün denge ve uyumunu bozan ve çevrenin yüzün aldığı bu yeni biçimi yadırgamaları sonucuna yol açan her türlü durumdur. Örneğin kulakların kopması, burnun yarılması.. Yaralamadan 6 ay geçtikten sonra alınan raporla durum tespit edilmektedir.

e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.

Eğer birden fazla nitelikli hal bir arada gerçekleşmişse, bu durumda fail tek bir nitelikli halden cezalandırılır. Ancak temel ceza verilirken asgari hadden uzaklaşarak yani üst sınırdan ceza verilir.

Taksir kavramı

Hukuk, kişilerin diğer kişilere verdiği zararları cezalandırır ve bunların tekrar etmemesini sağlamayı amaçlar. Bu kapsamda cezalandırılan zararlar aslında kasten verilen zararlardır. Ancak kanunda sınırlı sayıda sayılan bazı suçlar bakımından taksir de suç kapsamına alınmıştır. Bir suçun taksir kapsamında cezalandırılması için kanunda açıkça belirtilmesi lazımdır. Yani türk ceza kanununda yer alan suçların taksirle işlenmesi durumunda cezalandırılması için kanunda açıkça taksirle işlenmesi durumunun gösterilmiş olması gerekir.

Taksir kişinin dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal etmesidir. Burada kast edilen dikkat ve özen yükümlülüğü kaza kavramından farklıdır. Taksir; bilinçli, taksir ve basit taksir olmak üzere ikiye ayrılır. Basit taksirde fail neticeyi öngörememiştir. Bilinçli taksirde ise öngörmüş fakat istememiştir. Burada olası kast ve bilinçli taksir arasındaki ayrıma dikkat etmek gerekir. Bilinçli taksirde olası kastın aksine fail neticeyi istememektedir. Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev

görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.

Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır. Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün ya da muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle ya da böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur. (Yar. 12. Ceza Dairesi 2018/7275 E. , 2019/12063 K.)

GENEL HÜKÜMLERDE TAKSİR

Madde 22- (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.

(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.

(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

Maddede belirtildiği üzere taksirli hareket sonucu neden olunan netice failin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez. Eğer bilinçli taksirin varlığı söz konusuysa verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir. Örneğin bir annenin ihmali sonucu çocuğunun havuza düşerek boğulması sonucunda annenin ihmali hareketle taksiri söz konusudur. Bu durumda olayın şartları değerlendirildiğinde anneye ceza verilmesi yersizdir. Aynı şekilde trafik kazasında bir babanın, çocuklarının ve eşinin ölümüne sebep açacak bir kazaya sebebiyet verecek ölçüde taksiyi bulunması durumunda babaya ceza vermekten kaçınılabilir.

“Ülkemizde, özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisi ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır. Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette hâkim bu hususta takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların

bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır. Böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır” şeklinde açıklanmıştır. Buna göre, taksirli hareketi sonucu meydana gelen neticenin münhasıran failin şahsi ve ailevi durumu bakımından artık bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması halinde faile ceza verilmeyecektir. (Ceza Genel Kurulu 2013/104 E., 2014/216 K.)

BİRDEN FAZLA KİŞİNİN TAKSİRİ ve TAKSİRİN HER OLAYA GÖRE AYRI DEĞERLENDİRİLMESİ

Müşterek faillik durumunda taksir herkesin kendi kusuruna göre belirlenir. Taksir nitelen dirmesi somut olaya göre değişir. Örneğin inşaat çalışması sonucunda meydana gelen bir yaralama olayında bir inşaat mühendisinin öngörebileceği neticeler normal bir vatandaşın kinden farklıdır. Ya da bir beyin cerrahının ameliyat esnasında öngörebileceği neticeler ile bir hemşireninki birbirinden farklıdır.

Somut olaya gelince; olay günü katılanın meskun mahal içindeki, iki şeritli, iki yönlü, azami hız limitinin 50 km/s olduğu, yağış dolayısıyla ıslak yolda seyir halindeyken, kendisi ile aynı yönde ve önünde seyreden sanığın idaresindeki otomobili sollamaya başladığı anda, sanığın aracını katılanın aracını sıkıştıracak şekilde yönlendirmesi sebebiyle katılanın solunda kalan park halindeki 3 araca çarpmasını takiben takla atarak durduğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığı olayda, sanığın meydana gelen neticeyi öngördüğü, bununla beraber öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket ettiğinin kabulü ile TCK’nın 21/2.ve 86/2. maddeleri uyarınca “olası kastla yaralama” suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek “bilinçli taksirle yaralama” suçundan mahkumiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. (Yar. 12. Ceza Dairesi2018/7275 E. , 2019/12063 K.)

TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA (TCK 179) SUÇU İLE İÇTİMA

“Olay tarihinde, sanığın 1.30 promil alkollü olarak kullandığı araçla geceleyin yağışlı havada aydınlatma bulunmayan 6 metre genişliğindeki her iki tarafında da banket bulunmayan köy yolunda seyri sırasında yolun kenarından kendisiyle aynı yönde arkası dönük şekilde yürümekte olan yayaya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiği olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonunda her iki suçtan sanığın mahkumiyetine karar verilmiş ise de, TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179/3. maddesinde alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayda ise bir kişinin yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu, Dairemizin yerleşik uygulamasına göre; tehlikeli eylemin zarara yol açması ve her iki suçun birlikte işlenmesi halinde sanığın hangi suç nedeniyle cezalandırılacağı belirlenirken suçlar için kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, zarar suçu-tehlike suçu ölçütünün esas alınması suretiyle, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün olduğu ahvalde sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılması..”(Yar. 12.Ceza Dairesi, 2018/981 E., 019/9267 K., 24/09/2019)

BİLİNÇLİ TAKSİR

Fail içinde bulunduğu konum gereği öngörebileceği neticeleri öngörmüş fakat bu neticeleri istememekle beraber kendi uzmanlığı veya yeteneği sayesinde de bu neticenin gerçekleşmeyeceğine olan inancı tamsa bu durumda bilinçli taksir durumu oluşur. Bilinçli taksir cezai anlamda basit taksirden daha ağır olası kasttan ise daha hafif bir cezalandırmayı gerektirmektedir.

“Sanığın 1.58 promil alkollü vaziyette kullanmış olduğu aracıyla gece vakti bölünmüş yolda seyrederken kavşakta kırmızı ışık yandığı için bekleyen kamyona arkadan çarpmasıyla mağdurun yaralanması şeklinde gelişen olayda bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu anlaşılmakla…”(Yar. 12. Ceza Dairesi ,2013/11683 E. , 2014/376 K., 15.01.2014)

“Gece vakti saat 03:25 sıralarında sanık idaresindeki motosiklet ile olaydan 3 buçuk saat sonra yapılan ölçüme göre 32 promil alkollü olarak iki yönlü düz asfalt yolda seyir halindeyken direksiyon hakimiyetini kaybedip devrilerek yerde sürüklenip seyir yönüne göre yolun sağ tarafından sol tarafına geçmek üzere yol kenarında bulunan yayaya çarpması sonucu yayanın vücudunda hayati fonksiyonlarını ağır 6 derecede etkileyecek kemik kırığı ile duyu veya organ işlev zayıflaması meydana gelecek şekilde yaralandığı olayda; sanığın kazadan üç saat 40 dakika sonra yapılan alkol ölçümünde 32 promil alkollü çıkması karşısında; yerleşik uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda, sanığın 1,00 promil altında alkollü olması nedeniyle bilinçli taksir koşullarının oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında hükmolunan cezadan TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca 1/3 oranında artırım yapılmak suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini, kanuna aykırı…”(Yar. 12. Ceza Dairesi, 2019/6556 E. , 2020/4110 K.,30.06.2020)

TEŞEBBÜS

Teşebbüs, failin suçun icra hareketlerine başlayıp elinde olmayan sebeplerle suçu tamamlayamamasıdır. Bu sebeple taksirle teşebbüs mümkün değildir.

FİİLİN BİRDEN FAZLA KİŞİNİN YARALANMASINA NEDEN OLMASI

Failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi nedeniyle iki veya daha fazla kişinin yaralanmış olmasına cezanın ağırlaştırılması gerektiren nitelikli hal olarak yer verilmiştir. Burada kastedilen iki kişi failin dışında iki kişidir. Bilinçli taksir halleri dışında 89.maddeye giren suçların kovuşturulması şikayete bağlı olduğundan şikayetçi olmayan mağdurlar hesaba katılmaz. Örneğin yaralanan iki kişiden biri şikayetçi değilse bu nitelikli hal uygulanmaz.

ŞİKAYET ve UZLAŞTIRMA

Taksirle yaralama suçu soruşturulması ve kovuşturulması, şikayete bağlı suçlardandır. Ancak eğer suç bilinçli taksirle işlenmişse şikayet aranmaz, yalnızca birinci fıkrada yer alan suçlardansa bilinçli taksir durumunda da şikayete tabidir. Yani TCK m. 89/1 kapsamında kalan bir suç her durumda şikayete tabi iken taksirle yaralama kapsamına giren diğer fıkralardaki suçlarda eğer bilinçli taksir mevcutsa şikayet aranmaz.

“Sanığın idaresindeki araç ile, 7 metre genişliğindeki orta refüj ile bölünmüş tek yönlü iki şeritli aydınlatmanın bulunmadığı yolda, gece vakti ters istikamette seyir halinde iken,… idaresindeki aracın ön kısımlarının çarpışması neticesinde, sanığın aracında bulunan mağdur eşinin ağır kemik kırığı olacak şekilde yaralandığı olayda; sanığın eyleminde bilinçli taksirin unsurlarının oluştuğu, TCK’nın 89/5. maddesine göre, bilinçli taksirle işlenmesi halinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilir yaralanmalar hariç taksirle yaralama suçunun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete tabi olmadığı, bu nedenle sanığın TCK’nın 89/1, 89/2-b ve 22/3. maddeleri gereğince mahkûmiyeti yerine, taksirle yaralama suçundan kamu davasının düşmesine karar verilmesi, kanuna aykırı olup..” (Yar. 12. Ceza Dairesi, 2014/13769 E., 2015/11313 K., 22.06.2015)

Şikayet süresi, fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 aydır.

Taksirle yaralama şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın uzlaşmaya tabidir. Ancak bilinçli taksir söz konusuysa uzlaştırmaya tabi değildir.

Görevli mahkeme, suçun işlendiği yerdeki Asliye Ceza mahkemesidir.

Bu suç 8 yıllık zamanaşımına tabidir.

YAZAR: Arabulucu Avukat

Taha Fedai

Tüm Hukuki Sorunlarınızda
Bize Ulaşabilirsiniz.

İlgili Yazılar: